Hadis İlmi ve usulü

HADİS İLMİ VE USULÜ

 

Hadis Tarihi;

Hadis tarihi, Peygamberimizden günümüze kadar hadislerin geçirdiği serüveni, hadisle ilgili yapılan her türlü çalışmayı, zaman ve mekan düzleminde, sebep ve sonuç ilişkileri içinde ve tarih biliminin ölçütleri doğrultusunda ele alındığı ilmi bir süreçtir.

 

Hadis ilminin konusu ve amacı;

Hadis ilminin konusu ve amacı, hadisleri nakleden ravilerin, cerh ve tadil ilmi adı altında incelenmesi ve bu raviler tarafından peygamberimize isnad edilen rivayetlerin sıhhat derecelerinin çeşitli başlıklar altından toplanmasıdır.

İbni cemaa, hadis ilmini ‘’hadislerin senet ve metinlerinin halleri ve durumları ile ilgili kurallar ilmi’’ olarak tanımlar.

Yine büyük hadis alimlerinden olan, İbni hacer’in tanımı ise; ‘’Ravi ve Mervi’nin konumlarını bildiren kaideler mecmuasıdır.’’ Şeklindedir.

 

Usulu Hadis ve Bu konuda ele telif edilmiş bazı eserler;

Usul kelimesi arap luğatında;  Asıl, kök, gövde, soy v.b. anlamlar taşımaktadır.

Hadis ıstılahında ise; Hz. Peygambere isnad edilen hadislerin metinlerinin ve ravilerin incelenmesi ve çeşitli başlıklar altında toplanmasıdır. Usulu hadis alanında neşredilmiş en eski eser İmam şafii hazretlerinin ‘’Errisale’’ adlı eseridir.

Usulu hadis tarihi, mütekaddimun (ilk dönem) ve müteahhirun (son dönem) dönemi olmak üzere iki dönemden ibarettir.

Mütekaddimun döneminde ele alınan bazı eserler şöyledir; Erramhürmüzi adıyla tanınan ebu muhammed el hasen b. Abdurrahmanın telif ettiği ‘’ el muhadisul fasıl’’,

Hakim olarak bilinen ebu abdullah muhammed b. Abdullah el hakim en nisaburinin  neşrettiği ‘’marifetü ulumul hadis’’

Ve  Hatib el bağdadi ismiyle meşhur olan ebubekir ahmet b. ali el hatibin kaleme aldığı ‘’ el kifaye’’ isimli eserlerdir.

 

 

 

 

Müteahhirun döneminde ise;

Kadı iyaz lakablı Ebul fadl iyad b. Musa el yahsubiye ait ‘’El ilma’’,  

Meyanci lakablı ebul hafs ömer b. Abdulmecidel kuraşi el meyanciye ait  ‘’ ma la yesul muhaddise cehlül,

İbnüs salah lakablı ebu amr takiyuddin osman b. Abdurrahman eşşehrizuriye ait ‘’ulumul hadis’’  isimli eseler bunlara bazılarıdır.

 

Özet olarak bu ilimler vesilesi konumlarına göre ile oluşan hadis alt dalları şöyledir.

Çeşit açısından;

Makbul hadis: Ravisinin doğruluğu kabul edilen ve kendisiyle amel edilmesi gereken hadistir.

Merdud hadis: Ravisinin doğruluğu kabul edilmeyen ve kendisiyle amel etmek gerekmeyen hadistir.

Mütevatir hadis: Aklın yalan üzerinde birleşmelerini âdeten mümkün görmediği raviler topluluğunun her nesilde kendileri gibi bir topluluktan alıp naklettiği, işitme veya görmeye dayanan hadistir. Bu nitelikleriyle kesin bilgi ifade ederler ve tenkit dışıdırlar.

Ahad hadis: Mütevatirin şartlarını taşımayan hadistir. Böyle olunca da hadislerin büyük bir çoğunluğu tevatür şartlarını taşımayan ahad hadislerdir. Hadis kitaplarımızdaki hadislerin hemen hemen hepsi bu anlamda ahad hadislerdir.

Meşhur Hadis: Başlangıçta ahad hadis özelliği taşırken, daha sonraki nesillerde (tabiîn veya etbau'-tabiîn) tevatür derecesine ulaşan hadislere "meşhur hadisler" denir.

 

Sıhhat açısında;

Sahih: Adalet ve zabt sahibi ravilerin muttasıl bir senedle rivayet ettikleri şazz ve muallel olmayan hadise sahih denir.

Hasen: Sıhhat şartlarını en üst seviyede taşımamasına rağmen, kendisini sıhhat derecesine çıkaracak başka bir rivayet bulunan hadislere "sahih li gayrihî" denir.

Zayıf: Yukarıda tarif edilen sahih ve hasen hadisin şartlarını taşımayan hadisler "zayıf"tır. Hadiste zayıflık genelde iki sebepten kaynaklanır: 1) Senedde inkıta (kopukluk) bulunması 2) Ravide cerhi gerektiren bir halin bulunması.

Merfu: Hazreti Peygambere isnad edilen bütün söz, fiil ve takrirlere merfû hadis denir. Bu hadis türüne nebevi hadis de denilmektedir. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem  ’den rivayet edilen bütün sözlere "hadis” denildiği daha önce belirtilmişti. Burada ayrıca merfû hadis diye tasnife tabi tutulması onu sahabe ve tabiin sözlerinden ayırt etmek içindir.

Maktu: Tâbiîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlere maktû denilmiştir. Bu durumda bize ulaşan haberin senedi, tabiin tabakasında kesilerek daha yukarıya çıkmamakta, yani o söz ve davranışın kaynağı tabiiler olmaktadır.

Mevkuf: Sahabîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlerdir. Bu haberlere mevkûf denilmesi, isnadın sahabede kalmış olması dolayısıyladır. Yani o söz ya da davranış Hazreti Peygambere değil sahabîlere aittir. Buna göre bir râvînin "falan sahabe şunu yaptı, şöyle dedi” diye naklettiği rivayetler mevkûftur.